Sadece Makedonya’nın değil tüm Balkanlar’ın en gözde turizm merkezlerinden biri olan Ohrid’i size “Cennetten bir parça Ohrid’e düşmüş” ya da “incisiyle meşhur, inci gibi şehir” gibi klişe sözlere sığınmadan anlatmak istiyoruz. Evet Ohrid büyüleyici güzellikte, aşırı huzurlu ama “cennetten bir parça” veya “inci gibi” tabirleri bizce buraya göre fazla iddialı kalıyor. Oysa Ohrid’in güzelliği çok daha mütevazi ve doğal. Hani bizde olsa, “emekli olunca yerleşilecek top 10 sahil kenti” listesine ilk 5’ten giriş yapar. Öyle bir sükuneti, öyle dinlendirici bir yanı var. Böyle dedik diye kafanızda sıkıcı bir yer canlanmasını istemeyiz, çünkü burası ilginç bir şekilde cıvıl cıvıl ve hareketli aynı zamanda. O kadar ki, güzel bir havada ve tatil günlerinde cafelerde oturacak yer bulmakta zorlanabilirsiniz.
Seyre doyulmayan cam gibi berrak gölde tekne turu yapmak ve hatta yüzmek, tertemiz doğayı içinize çekmek ve lezzetli yemeklere doymak burada yapabileceklerinizden sadece birkaçı. Değeri Unesco Dünya Kültür Mirası Listesi ile de tescillenen bu Balkanların en eski ve en derin gölünü bizce mutlaka görmelisiniz. Makedonya’nın Türk vatandaşlarından vize istememesi ve yalnızca pasaportla seyahat edebilme kolaylığı da burayı listenizde üst sıralara almanız için bir neden. Üstelik kurların tavan yaptığı şu günlerde, uygun fiyatlarla gezebileceğiniz nadir bölgelerden biri. Makedonya’da para birimi olarak Makedonya Dinarı (MKD) kullanılıyor ve 1 € yaklaşık olarak 61 MKD’ye denk geliyor.
Ulaşım
Üsküp’ten ulaşım: Otobüs ile 3,5 – 4 saat sürüyor. Bilet fiyatları tek yön 8-9 € arası değişiyor ama gidiş dönüş alırsanız totalde 11,5 € gibi bir ücret ödüyorsunuz. (Otobüs saatleri için; buraya bakabilirsiniz.) Ohrid otogarı şehir merkezine biraz uzakta (yaklaşık 25 dk. kadar yürüme mesafesinde). Eğer konaklayacağınız yer şehir merkezinde ise, otobüsler şehir içinden geçip otogara gittiği için merkezde inebiliyorsunuz. Bu tarz durumlarda; “ineceğimiz yeri bilmiyoruz, geldiğimizde söyler misiniz?” diye şoföre tembihlemektense (çünkü defalarca hatırlatmamıza rağmen söylemeyenlere denk geldik) maps.me uygulamasını açıp kendimiz takip ediyoruz. Sizin de aklınızda bulunsun ki “nasılsa kaptana söyledim, şurda bi kestireyim gidene kadar” demeyin. Gözünüzü nerde açarsınız bilemiyoruz. 🙂
Ne Zaman Gidilir?
Üsküp yazısında da belirttiğimiz gibi, Makedonya hatta Balkanlar için en elverişli seyahat tarihleri bizce mayıs-ekim arası dönem. Biz doğası bu kadar güzel olan yerleri ya yemyeşil haliyle ya da sonbaharda rengarenk görmeyi seviyoruz. Yalnız Ohrid’e özellikle yaz aylarında gidip, gölde yüzme keyfini tatmanızı tavsiye ederiz. O kadar berrak, o kadar güzel ki, soğuk havada gitmeseydik kesin suya atlamıştık. Ayrıca yazın giderseniz, her sene temmuz-ağustos aylarında düzenlenen Ohri Yaz Festivali’ne de denk gelebilirsiniz. Tabii bu zamanda gitmenin bir de dezavantajı var ki o da şehrin aşırı kalabalık olması. Yazları Üsküp’ün çok sakin olduğu, çünkü tüm kalabalığın fırsat buldukça Ohrid’e kaçtığı söyleniyor. Sadece Üsküplüler değil civar ülkelerden de çok kişi tatillerini geçirmek için Ohrid’i tercih ediyorlar.
Ne Kadar Kalınır?
Ohrid için bir gün, Sveti Naum gibi civardaki yerler için bir gün olmak üzere buraya iki gün ayırmalısınız. Özel aracınız varsa bir buçuk günde de bitirebilirsiniz belki ama bizce zorlamayın. Zira, geldiğinizde burada mümkün olduğunca çok zaman geçirmek isteyeceğinizi düşünüyoruz. Yazın geliyorsanız bonus olarak bir gün de gölde yüzüp keyif yapmak için ekleyebilirsiniz.
Nerede Kalınır?
($) Di Angolo Accomodation: Ohrid’de konaklama konusunda tam nokta atışı yapıyoruz. Di Angolo hem şehrin göbeğindeki konumu, hem yardımsever sahipleri hem de alt katında bulunan lezzetli mi lezzetli restoranı ile bizden tam not aldı. Fiyatının çok uygun olması da cabası. Başka yer aramadan önce buraya bir göz atın deriz.
Ohrid’de konaklamak için otelden çok daire seçenekleri var, Booking üzerinden uygun fiyatlı, bol manzaralı çok şık daireler hatta villalar kiralayabilirsiniz. Merkezde bulunan oteller ise şunlar; ($$) Mr.I Boutique Hotel & Bar, ($$) Hotel Village, ($$) Tino Hotel & SPA ($$$) Hotel Alexandrija ve ($$$) City Palace Hotel.
Ne Yemeli?
Kahvaltı için ne yazık ki önerebileceğimiz, Üsküp’tekiler kadar lezzetli bir fırına denk gelemedik. Ama lezzet eksikliğini manzara ile doldurmaya karar verip, börek çörekleri aldık ve göl kenarındaki banklara koştuk. Tavsiyemizdir; sabahın erken saatlerinde gölün havası ayrı bir güzel oluyor.
Di Angolo Pizzeria: Gelmeden notlarımıza eklediğimiz Kaj Kanevche restoranın zorlu yollarına düştüğümüzde, göle özgü bir balık olan plashici yemek için oldukça hevesliydik. (Zorlu yollar derken şaka yapmıyoruz, zifiri karanlıkta gölün üzerindeki pek de sağlam durmayan ahşap köprünün üzerinden geçerken epey korkmuştuk.) Restoranın kapalı olduğunu gördüğümüzdeyse, asıl hüsran o yolu geri yürüyecek olmamızdn çok, aşırı aç olmamızdı. Başka mekan arayacak isteğimiz ve enerjimiz kalmadığı için de dönüp konakladığımız otelin restoranına girdik. Meğer ne iyi bi karar vermişiz! Göl kenarında gördüğümüz terk edilmiş hissi veren diğer mekanlardan sonra buranın canlılığı ilaç gibi geldi. Mekanın pizzaları ve makarnaları oldukça popüler. (Makarnaları test ettik, onayladık.) Bir de ortaya üzeri bol peynir rendeli patates kızartmalarından söyledik ki o da gayet güzeldi. Toplamda ise tüm bu yemekler ve iki biraya 750 MKD (12 €) ödedik. Yerel yemekler şart değil, İtalyan mutfağı da bana uyar derseniz, burayı kesinlikle öneririz. Porsiyonlar doyurucu ve yemekler çok lezzetli.
Adana Restoran: Ohrid’e gelmişiz Adana mı yedireceksiniz bize demeyin, burada cevabinin kralını yapıyorlar! Eminiz ki yedikten sonra siz de bizim gibi “bu Adanalılar etten anlıyor arkadaş…” diyerek çıkacaksınız mekandan. Öncesinde Bosna-Hersek’te de cevabi yemiştik ama sanıyoruz damak tadımıza daha yakın olmasından dolayı Balkanlardaki favorimiz burası oldu. Lokum gibi pişmiş cevabi köftenin yanına, üzeri peynirli, domates, salatalık ve soğandan yapılmış Shopska salata söylemeyi de sakın unutmayın! (Sanıyoruz ki Makedonya’da her şeyin üzerine peynir rendesi ekleniyor ve biz müptelası olduk) (Öğle yemeği için tercih ettiğimiz mekana 1 porsiyon 10’lu cevabi, shopska, patates kızartması ve 2 ayran için 360 MKD-6€ ödedik.)
Belvedere: Hem yerliler hem de gelen turlar tarafindan çokca tercih edilen bir restoran. Izgara seçenekleri bulunuyor ve de şirin bir bahçesi mevcut. Ama bizce yemeklerin öyle çok da bir olayı yok, hatta keşke burası yerine yeniden Di Angola’da yeseydik diye düşündük. Fiyatlar şehir ortalamasının bir tık üzerinde. Çalışanların da pek güler yüzlü olduğu söylenemez.
ve tabii ki gözlerimizden kalpler çıkaran Trileçe: Biz yorgunluktan meydanda ilk bulduğumuz gayet sıradan görünümlü Cafe Dve Bisera‘da, pek de bi beklentimiz olmadan sipariş etmiştik. Gelen lezzete inanamadık! Ohrid içerisinde her yerde bu kadar güzel yapılıyor mu, yoksa bize mi öyle denk geldi bilemiyoruz ama tazeliği ve lezzetiyle on numara bir trileçe yedik burada.
Gezilecek Yerler
St. Kliment Ohridski Meydanı (1) : Geziye başlamak için en ideal nokta olarak şehrin en popüler, en işlek yerini seçmesek olmazdı tabii ki. Binalarla çevrili diğer tüm şehir meydanlarından farklı olarak, Ohrid şehir meydanı panoramik göl manzarasıyla çevrelenmiş durumda. Aktivite, festival ve kutlamalar gibi şehrin tüm önemli olayları burada gerçekleşiyor. Meydanın çarşıya bağlanan diğer tarafında ise, her daim hareketli cafeler ve restoranlar bulunuyor. Gezmekten yorulduğunuz anda oturup kahve-tatlı molası vermek ve soluklanmak için en ideal nokta da haliyle burası. (Cafeler gözünüze oldukça sıradan görünebilir fakat Balkanlarda yediğimiz en lezzetli trileçenin bunlardan birinde olduğunu dipnot olarak eklemek isteriz:) )
Sabah şehir meydanında kahvaltınızı edip, hazır enerjiniz yüksekken kaleye doğru gezerek tırmanmanızı tavsiye ederiz. Bunun için, Çar Samuel Sokağı’ndan geçerek Aşağı kapı’ya (Down Gate) doğru yürümeniz gerekiyor. Şehirde bunun haricinde Orta (Middle Gate) ve Yukarı (Upper Gate) olmak üzere iki kapı daha bulunuyor fakat bulunduğu caddeden dolayı en işlek olanı burası. Ardından hemen yanında bulunan 14. YY’da yapılmış St. Nikola Bolnicki (3) ve Holy Mother Bolnichka (4) kiliselerini ziyaret edebilirsiniz.
Aşağı kapıdan geçtikten sonra, 19 yy.dan kalma, Ohrid’in geleneksel mimarisini yansıtan ve Safranbolu’dakilere oldukça benzeyen evleri göreceksiniz. Bunlardan ilki olan Robev ailesinin evi(6), günümüzde Ohrid Ulusal Müzesi olarak hizmet veriyor. Biz dışarıdan bakmakla yetindik fakat siz isterseniz müzeyi gezip, arkeolojik eserleri ve Robev ailesine ait objeleri görebilirsiniz. Robev Evi’ne gelmeden hemen önce ise Lupco Panevski’nin el yapımı kağıt atölyesi (National Workshop For Handmade Paper Ljupcho Panevski(5)) var. Hediyelik eşya olarak oldukça ilginç bir alternatif olan bu kağıtlara Panevski usta çeşitli baskılar da yapıyor. Özellikle Atatürk resimli baskıyı görünce aşırı sevindik. Eğer bu tarz aktivitelere ve el yapımı ürünlere meraklıysanız bir de az ileride bulunan ahşap oyma atölyesi Woodcarving Gallery Tron’u (10) ziyaret etmenizi öneririz. Biz içeriye girerken karşımızda Gepetto Usta’yı bulacağımızı düşünürken, birden biscolata man tarzında birini görünce epey şaşırdık. Meğer baba-oğul beraber çalışıyorlarmış (ve ne şans ki oğluna denk gelmişiz:) buradan sesleniyoruz: all the single ladies! bi göz atmadan geçmeyin sjdhd… Hüseyin bunları sildirmeden konuya dönecek olursak; Robev evi dışında Urania evi (7) , Hristo Uzunov Evi (8), Savin Apartmanı (9) burada göreceğiniz diğer geleneksel evlerden birkaçı.
Bunun devamında Ohrid’de ne kadar fazla kilise olduğunu fark ederek Çar Samuel Kalesi’ne doğru ilerliyorsunuz. Çünkü yolunuzun üzerinde neredeyse adım başı ufak kiliseler göreceksiniz. Zamanında yılın 365 günü için 365 kilise inşa edilmiş bu şehirde. Günümüzde ise yaklaşık 40 tanesi ayakta kalabilmiş. Yine de Ohrid gibi nispeten küçük bi şehir için bu sayı oldukça fazla. Bunlardan bazıları o kadar küçük ki fark etmeniz zor oluyor. Mesela aşağıdaki resimde gördüğünüz kiliseyi önce haritada görüp, şuan bi kilisenin yanında duruyormuşuz ama nerde diye 360 derece etrafımızda dönerek aradık.
Bu kilisenin tam da önünde, manzarasına hayran kalınacak ve asla gözden kaçırılamayacak Helenistik dönemden kalma Antik Tiyatro (14) bulunuyor. Tarihi M.Ö 2000 yılına dayanan ve Roma İmparatorluğu döneminde alanı oldukça genişletilen tiyatronun, konumundan dolayı çok özel bir akustiğe sahip olduğu söyleniyor. Tarih boyunca komedyalara, gladyatör dövüşlerine ev sahipliği yapmış bu özel sahne, günümüzde ise şehrin hemen hemen tüm gösteri ve konserlerinin gerçekleştiği yer olarak bilinmekte.
Antik Tiyatro’nun az ilerisinde Yukarı Kapı (15) var. Yukarı kapıdan geçmeden devam ettiğinizde ise yan yana bulunan Icons Gallery (16) ve Holy Mary Perybleptos (17) kilisesini göreceksiniz. Burası, 1295 yılında yapılmış, Ohrid’in en eski kiliselerinden biri. Ücretli olduğu için içini gezmedik zira çok merak ettiğimiz bi kilise veya katedral değilse bu tarz yerlere ücretle girme taraftarı değiliz. Fakat dış mimarisine hayran kaldık diyebiliriz. Siz gezmek isterseniz kilisenin de galerinin de giriş ücreti 100 MKD.
Buradan sonra, artık manzaraya doymanın zamanı geldi diyerek Çar Samuel Kalesine (18) çıkıyoruz. Kalenin surları Makedonya’nın günümüze kadar korunan en büyük surları olma özelliğine sahip. Şehrin neredeyse tamamını göreceğiniz panoramik bir seyir alanı sunuyor.
Saint Naum Monastery (25): Ohrid’e geliyorsanız ve yeterli vaktiniz varsa, 29 km mesafede, Arnavutluk sınırında yer alan Aziz Naum Manastırı’nı bizce mutlaka ziyaret etmelisiniz. Buraya dolmuşlarla veya tekne turlarıyla ulaşmanız mümkün. Biz durakta dolmuş beklerken, orada duran bi taksici yanımıza gelip dolmuşların saat başı olduğunu ve beklemek istemezsek aynı fiyata bizi götürebileceğini söyledi. Güzel ülkemizin güzel taksicilerinden kaynaklanan güvensizlik duygusuyla önce bi itiraz etsek de, taksicinin dolmuşla gidersek ciddi bir zaman kaybı yaşayacağımıza bizi ikna etmesiyle birlikte kişi başı 100 MKD’ye anlaşarak taksiyle gitmeye karar verdik. Devamında ise arabada sohbet ederken tereddütümüzün yersiz olduğunu gördük. Taksici her gün bu güzergahta onlarca kişi götürdüğünü, her biriyle hatıra kalması için selfie çekindiğini ve telefonunda yüzlerce resim biriktirdiğini anlattı. Hatta zamanımız kısıtlı olduğu için Bay of Bones müzesine gidemeyeceğimizi duyunca, fotoğraflamamız için yakınında durdu. Ve en önemlisi de, dolmuşla gerçekten 1 saat sürecek yolu yarım saatte gitmemizdi. Eğer denk gelirseniz ve makul bir ücrete anlaşırsanız taksiyle gelmeniz çok daha avantajlı oluyor. Yalnız giderken ödediğimiz ücret taksicinin bize jesti gibi birşeydi sanıyoruz çünkü dönüşte aynı fiyata dönemeyeceğimizi söyledi. Nitekim dönüşte başka bir taksiyle kişi başı 150 MKD’ye anlaştık.
Ohrid’de bir çok yerde olduğu gibi St. Naum bölgesi de eşsiz bir doğa ve manzara sunuyor. Manastır, Makedonya’nın Ortaçağ’dan kalma en önemli anıtlarından birisi olup, adını 905 yılında burayı inşa eden Aziz Naum’dan almıştır. St. Naum, ilk Bulgar imparatorluğunun havarilerinden ve önemli misyonerlerinden olup, kiril alfabesini bulan St. Clement’in öğrencilerinden de biridir. Mezarının da manastırın içerisindeki şapelde olduğu bilinmektedir.
Buraya geldiğinizde manastırı gezdikten sonra, Aziz Petka Kilisesi’nin (26) oraya gitmenizi öneririz. Burada bir harita göreceksiniz. Haritada, Aziz Petka Kilisesi haricinde civardaki 2 kilise daha işaretlenmiş durumda. Önce haritaya, sonra yola şöyle bir bakıp kimselerin olmadığı tarla bayır bir arazi görünce, önce gitsek mi acaba diye bi tereddüt ettik ama merakımıza yenik düştük ve haritadaki yol üzerinden yürümeye başladık. (Yürümek istemezseniz kaynak üzerinde yapılan tekne turları ile de burayı ziyaret etmeniz mümkün.)
Biraz yürüdükten sonra Holy Mother of God kilisesine varılıyor. Kiliseden ayrılıp rota üzerinde az daha yürümemizle beraber aşağıda göreceğiniz olağanüstü renk cümbüşü ile karşılaştık. Daha önce bu renkli görüntünün benzerine, hatta daha güzeline Saraybosna’da rastladığımız için ilki kadar etkilenmedik belki ama buna rağmen dakikalarca bu güzelliği seyrettik.