TRİLYE GEZİ REHBERİ

Günlerce geze geze bitiremediğimiz, insanı yoran ama asla sıkmayan metropol şehirlere karşı sevgimiz sonsuz olsa da, minik ve sevimli köylerin/kasabaların bizde bıraktığı tat çok daha farklı. Hem yurt içinde hem de yurt dışında bu tarz yerleri gezi rotalarımıza mutlaka sıkıştırıyoruz. Hele bir de uzun ve yoğun bir seyahate çıkmışsak, aradaki bu ufak kasabalar bizi deşarj edip dinlendiren yerler oluyor çoğunlukla. Zamanı yettirme korkusu olmadan, her sokağı tanıyacak olmanın verdiği güvenle gezmenin keyfine varıyoruz buralarda.

 Yurt içinde gezdiğimiz küçük yerler arasında da Trilye en sevdiklerimizden biri oldu. Toplasanız bir kaç saate her bir sokağını ezberleyeceğiniz, bir köşede oturup etraftaki huzuru içinize çekeceğiniz, yeşili ayrı mavisi ayrı güzel yerlerden.  Bu sakinliğiyle de İstanbul’a yakın gezilecek yerler listelerinin son zamanlarda olmazsa olmazı haline gelmiş durumda. Bir geziden en büyük beklentiniz, yoğunluğa koşturmacaya ara verip ruhunuzu dinlendirmek olduğunda Trilye’ye gelmek doğru bir tercih olacaktır. Gelince de, sokakları tek tek arşınlamayı, tepedeki cafelerde manzaraya yukarıdan bakarken çayınızı kahvenizi yudumlamayı, sahile çöküp dalga seslerinde huzur bulmayı atlamayın deriz. Akşamında da rakı-balıkla mükemmel bir final yapıldı mı tamamdır. (Dönüşte enfes zeytinlerinden bol miktarda alıp gelmeyi sakın unutmayın.)  


Genel Bilgiler

Marmara Denizi kıyısında, zeytinliklerin arasında yer alan eski Rum köyü Tirilye, Bursa sınırları içerisindeki en gezilesi yerlerden biri. Tarih boyunca her döneme zeytinleriyle ün salmış ve kültürel yapılarıyla da günümüzde önemli bir yer edinmiş. Ama nedense ismiyle insanları bir türlü memnun edememiş olacak ki defalarca değiştirilmiş. Eski kayıtlarda “Bryllion”, “Trigleia”, “Trilye” olarak geçerken, 1900’lü yıllarda Mahmut Şevket Paşa’nın suikast sonucu öldürülmesiyle buraya onun anısına “Mahmutşevketpaşa” adı verilmiş. Buna rağmen burası Tirilye olarak anılmaya devam edince, 1963 yılında bir de “Zeytinbağı” ismini vermeyi denemişler. Şimdilerde her iki adıyla bilinse de yaygın olarak kullanılanı Trilye.

Trilye adının kökenine dair bir rivayete göre; 325 yılında Nikaia yani İznik’te İncil ile ilgili konuların tartışıldığı bir toplantı yapılmış. Toplantıda görüş ayrılıkları yaşanmış ve muhalifler arasından Aya Yani, Aya Yorgi ve Aya Sotiri adında 3 papaz başpsikopos tarafından aforoz edilmiş. Papazlar, kendi destekçilerini de yanlarına alarak oradan ayrılmış ve Trilye’ye gelmişler. Zamanla burada kiliseler, manastırlar inşa ettirmişler. Sonrasında ise Papaz İni denilen mağarada inzivaya çekildikleri ve Trilye’nin adının da bu 3 papazdan geldiği söyleniyormuş.

Zaman içerisinde Mysialılar, Traklar, Romalılar, Bizanslılar tarafından yönetilen Tirilye’nin Osmanlıların eline geçmesinin, 1321 ile 1330 yılları arasında yani Mudanya’nın fethi sırasında olduğu tahmin ediliyor. Fetihten sonra da Rumlar burada yaşamaya devam etmişler. O dönemlerde burası oldukça zengin bir bölgeymiş. Zeytin ve zeytinyağları tıpkı bugün olduğu gibi çokça ünlüymüş ve bunun yanında şarap yapımı, balıkçılık ve ipek böcekçiliği de bölgede yaşayanların önemli uğraşları arasındaymış.

Kurtuluş Savaşı’nda Yunanistan’ın yenilmesiyle birlikte buradaki Rumların büyük kısmı Yunanistan’a göç etmiş, kalan az sayıdaki Rumlar da Lozan’da varılan Mübadele Anlaşması sonucunda Girit, Selanik, Kavala, Dedeağaç gibi yerlerden gelen Türklerle yer değiştirmişler.

Günümüzde burada Rumlardan kalan üç manastır, yedi kilise, üç ayazma ve Ortodoks Rum Mezarlığı bulunuyor. Küçük bir yerleşimde bu kadar kültürel ve tarihi yapının bulunması oldukça dikkat çekerken, dini yapıların fazlalığı da buranın önemli bir dini merkez olduğunu gösteriyor. Zaten Trilye’ye adım attığınız andan itibaren gördüğünüz bu binalarla ve asırlık çınar ağaçlarıyla çok özel bir yerde olduğunuzu hissediyorsunuz. Umuyoruz ki tarihi ve doğal yapısıyla Trilye’nin bu güzel hali hiç bozulmaz ve hep böyle kalır.

Ulaşım

Toplu ulaşım kullanacaksanız, İstanbul’dan gelmenin en kolay yolu deniz otobüsleri. Yaklaşık 2 saatlik bir deniz yolculuğuyla Mudanya’ya varmış oluyorsunuz. (Budo veya İdo’nun sitesinden sefer saatlerini kontrol edebilirsiniz.) Mudanya iskelenin önündeki duraktan geçen dolmuşlarla da yarım saatlik bir yolculukla Trilye’ye ulaşıyorsunuz.  (Dönerken son dolmuşun kaçta hareket ettiğini sorup öğrenmeyi unutmayın, saatleri dönem dönem değişiklik gösterebilir. )

Diğer bir seçenek olarak otobüsle Bursa’ya gelip buradan hareket eden otobüs veya dolmuşlarla Trilye’ye ulaşabilirsiniz. Muhtemelen Bursa merkezden yolculuk 1 saat kadar sürecektir.

Kendi aracınızla gelecekseniz, İdo hızlı feribotla yine Mudanya’ya ulaşıp buradan Trilye (Zeytinbağı) tabelalarını takip ederek gelebilirsiniz. İstanbul’dan doğruca karayolundan geliş ise 3 saat civarı sürüyor.

Ne Zaman Gidilir?

Trilye hafta sonlarını geçirmek, sakinleşip kafa dinlemek için ideal bir yer, ama kimselerin olmayacağı ıssız bir yer de zannetmeyin.  Özellikle hafta sonları civar yerlerden tur otobüsleri geliyor. Bir anda insan kalabalığıyla karşılaşıp “nereye düştük biz” demeniz ihtimal dahilinde. Bu noktada işiniz biraz şansa, biraz da gittiğiniz döneme bağlı. Özellikle turizm sezonunda gidiyorsanız böyle bir durumla karşılaşma ihtimaliniz daha fazla. Eğer yapabiliyorsanız hafta içi gelmeniz daha güzel olur.

Biz Ağustos sonunda gitmiştik. Tur otobüsleri yine vardı ama çok rahatsız edecek düzeyde değildi. Cumartesi günü, pazara göre daha sakin bir şekilde, kolaylıkla gezebilmiştik.

Bunun yanında, Trilye tamamıyla açık havada gezilecek bir yer olduğu için soğuk havalarda gitmeniz pek hoş olmaz. Özellikle poyrazı Tabii çarşısını gezip, tarihi binalarını görüp dönebilirsiniz ama deniz kenarında keyif yapmadan, tepedeki mekanlarda manzaranın tadını çıkarmadan pek de bir anlamı kalmaz diye düşünüyoruz.

Kaç Gün Kalınır?

Civar yerlerden günübirlik gelip dönmek mümkün.  Zaten kısa sürede her yeri gezip bitirmiş oluyorsunuz.  Ama bizce bu tarz yerlerin asıl olayı yarım gün ayırıp gezelim değil de, bir gece kalıp kafa dinleyelim şeklinde olduğu için bir gece konaklamak daha mantıklı geliyor.

Nerede Kalınır?

(**) Kaplan Hotel: Genel olarak hizmetinden, otantik odalarından ve kahvaltısından memnun kaldığımız orta bütçeli bir otel. Sevimli bahçesini de çok sevdik. Yalnız odalarla ilgili ufak bir detayı da paylaşmamız gerek. Banyolar, odalardan sadece buzlu camla ayrılıyor. O nedenle çok samimi olmadığınız biriyle aynı odada kalma durumunuz varsa yeniden düşünün deriz. 🙂

Ne Yemeli?

Trilye Kadınlar Kooperatifi:  Çamlı Kahve’de oturmak için gelmişken, Trilyeli kadınların işlettiği bu mekanı görünce ufak bi faydamız olsun diye burada yemeye karar verdik. Gözlemeleri lezzet olarak fena değildi.  İnternette, çalışanların ilgisizliğiyle ilgili yorumlar gördük fakat öyle şikayet edeceğimiz bir durumla karşılaşmadık.  Fiyatları normal, manzaraya diyecek söz yok.

Çamlı Kahve: Ağaçların arasında, tepeden masmavi denize bakan şirin mi şirin mekan Trilye’nin balkonu olarak da biliniyor. İnsanlar özellikle kahvaltı için tercih ediyorlar ama bunun haricinde bir şeyler içmek için de gelebilirsiniz. Alkol olarak bira seçenekleri de bulunuyor. Trilye’nin en popüler mekanı olduğundan zaman zaman yer bulmakta zorlanabilirsiniz. 

Liman Restaurant: Trilye’ye konaklamalı olarak geliyorsanız ve akşamında şöyle güzel bi ziyafet çekmek isterseniz, Liman Restoran iyi bir tercih olacaktır. Zaten rakı-balık için burada önerilebilecek sadece bir kaç mekan var. Biz yalnızca burayı denediğimiz için diğer mekanlarla karşılaştırma olayına giremiyoruz. Genel olarak mezeler ve yemekler lezzetliydi. Kalabalık bir zamana denk gelirseniz serviste aksamalar yaşanabiliyor ki o da Trilye gibi küçük yerlerde bulunan mekanların genel bir sorunu diye düşünüyoruz.

Gezilecek Yerler

(1) Taş Mektep:  Trilye’de doğup Yunanistan’da eğitim alan Metropolit Chrisostomos tarafından 1904 ile 1909 yılları arasında 965 metrekarelik bir arsa üzerine yaptırılan taş mektep, ülkemizde neo klasik tarzda inşa edilmiş önemli binalardan biri olma özelliğine sahip. Kıbrıslı Rum lider Başpsikopos Makarios’un burada eğitim gördüğü rivayet edilmekle birlikte, sonrasında Chrisostomos’un da bu okulda müdür olarak görev yaptığı söyleniyor.  1924’te Trilye’deki Rum nüfus azalınca, burası yetim ve öksüz çocukların eğitim gördüğü Darü’l-eytam okulu olarak hizmet vermeye başlamış. İlkokul ve ortaokul düzeyinde eğitim verilen Taş Mektep’te, kültürel derslerle birlikte demircilik ve marangozluk gibi mesleki eğitimler de verilmiş. 1986 yılına kadar hizmete devam etmiş ve çatı ve duvarlarında can güvenliği yaratacak sorunlar tespit edilince 1989 yılında boşaltılmış. Bizim gittiğimiz dönemde restorasyonda olan bina, kültür merkezi olarak yeniden açılacakmış.

Hagios Stephanos Kilisesi (Fatih Cami): Günümüzde cami olarak hizmet veren Hagios Stephanos Kilisesi bugüne ulaşan nadir Bizans mimarisi örneklerinden biri.  Eski adı Aya Todori olan kilisenin 7. yüzyıldan günümüze ulaştığı tahmin ediliyor. 16. yüzyıl Osmanlı Dönemi’nde camiye çevrilen yapının üzerinde 1560 tarihi yer alıyor. Yapının, Bizans stili sütun başlıkları ve 19 metre yüksekliğinde kubbesi var. 1920 yılında bölge Yunan işgali altında kalınca Rumlar tarafından bir süre kiliseye dönüştürülmüş, fakat bir yıl sonra buraya gelen Kral Konstantinos karşı çıkınca yeniden cami olarak kullanılmaya başlanmış. 

Tirilye Hamamı (Avlulu Hamam):  Osmanlı Dönemi’nde, Yavuz Sultan Selim tarafından Rumların çoğunlukta olduğu Trilye’deki Türk nüfusunu arttırmak için buraya 30 aile getirilip yerleştirilmiş ve bu hamam da onlar için yaptırılmış. Molozlardan ve taşlardan yapılan hamamın saçakları tuğlalardan oluşuyor ve iç kısmında bir havuz bulunuyor.

Aziz Vasil Kilisesi (Trilye Kültür Merkezi) : 19. yüzyılda kilise olarak inşa edilmiş. Rumların mübadele ile buradan ayrılmasından sonra, Taş Mektep’te kalan öğrencilerin yemekhanesi olarak kullanılmış. Sonrasında bir müddet sinema gösterimi, düğün, nişan gibi etkinlikler için hizmet vermiş ve 2009’da biten restorasyonla birlikte kültür merkezine dönüştürülmüş. Şimdilerde Trilye Kültür Merkezi olarak anılıyor.

Kemerli Kilise:  13. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Kemerli Kilise, Panagia Panto Basilissa Kilisesi ve Trigleia Manastırı Kilisesi olarak da biliniyor. Tarihte duvarlarına resim yapılan dünyadaki ilk kilise olma özelliğine sahip. Özellikle Ortodoks Hıristiyanlar için oldukça önemli bir yapı olan bu kilisenin sütunlarının Mısır’ın İskenderiye şehrinden getirildiği söyleniyor.  Yüksek bir kubbeye sahip ve payandalar üzerindeki kemerlerden oluştuğu için de Kemerli Kilise adını almış.   

Dündar Evi Kilisesi:   Hagios Ioannes Rum kilisesi, günümüzde Dündar Evi olarak biliniyor. Rumların buradan ayrılmasıyla birlikte özel mülkiyet haline gelmiş. İbadete ayrılan tek katlı bir bölümü ve konut olarak kullanılan üç katlı bir bölümü var.

Yat Limanı ve Köylü Pazarı: Atatürk Meydanı’na indiğinizde, bir tarafınızda yerel ürünlerin satıldığı köylü pazarını ve yat limanını, diğer tarafınızda ise sahil şeridindeki balık restoranlarını ve restoranların ilerisinde bulunan Trilye plajını göreceksiniz. Liman kısmında hediyelik eşyalar, takılar ve el işi ürünler bulunurken, pazarda ev yapımı reçeller, turşular, zeytinler ve salçalar yer alıyor. Uğramadan, tadına bakmadan ve bol miktarda almadan dönmeyin deriz. Biz özellikle reçellere ve zeytinlere bayıldık.

Biz gitmedik, ama aracınızla geldiyseniz Trilye civarında bulunan, Tarihi Zeytinyağı Fabrikası’nı, Aya Yani Manastırı’nı, Medikion Manastırı’nı (Hagios Sergios) veTrigleia Rum Mezarlığı’nı ziyaret edebilirsiniz. Hatta devamında Mudanya’ya dönüp, bir de Mudanya gezisini planınıza ekleyebilrsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön